Yusuf Ali’nin Maceraları-7 Pişmiş Tavuk

150.00

Bunca olay bir insanın başına nasıl gelir, demeyin! Yaşamamış olsam emin olun ben de inanmazdım. İnsanın yaşayacağı varmış, kaderde ne yazarsa onu şöyle ya da böyle yaşarmış.

Şimdi diyeceksiniz ki “Yusuf Ali, ne oldu?” Ne olmadı ki şu kısa sürede?.. Başımıza gelenler, deyim yerindeyse pişmiş tavuğun başına gelmemiştir.

Şimdi ben anlatayım da siz karar verin.

İkizciler Hike’ta

85.00

“Hike” bir izcilik terimidir. Kampların ise olmazsa olmazıdır. Teknik olarak konaklamalı, uzun yürüyüş demektir. Genelde geceleri yapılır. Araya cesaret yürüyüşü eklenir.
Gerçekten çok zorlu, yetenek, bilgi, gayret, kararlılık ve ekip işi olan bu hike görevi tüm izciler için aynı zamanda bir gövde gösterisidir de…
Bu görevi başaran her izci kendi gücünü de ispatlamış olur. Ancak izcilikte asla “bireysel başarı” yoktur. Her yapılan ve başarılan iş “ekibin başarısı”dır.  “Başarısızlık” da öyle…

Halid Bin Velid

180.00

“Şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında, ‘Allah, Allah’ nidalarıyla insanlara dar gelen Yermük vadisinde hissediyorum.

Vallahi Rabbimden beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim.”

Sonra biraz durdu ve dedi ki;

“Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın…”

Ayağa kaldırdılar; “Kılıcımı getirin!”

“Neden efendimiz?”

“Burnu üzerine düşerek hırıltılarla ölen deve gibi ölmek istemiyorum. Bu gözler korkaklar gibi uyumadı.”

Yüzünde soğuk terler birikiyordu;

“Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. Öldüğüm zaman atımı muharebede tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. Mezarımı, bu kılıcımla kazınız. Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alırlar.”

Hadisler ve Hikayelerle Zekat ve Sadaka

75.00

Allah Rasûlû (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Hangi Müslüman elbise ihtiyacı olan başka bir Müslümana bir elbise giydirirse, Allah da ona cennetin yeşil elbiselerinden giydirir.
Hangi Müslüman aç bir Müslümanı doyurursa,
Allah da onu cennet meyveleriyle doyurur.
Hangi Müslüman susamış bir Müslümana su verirse, Allah da ona (kabı) mühürlü, halis cennet içeceği içirir.

Yavuz Sultan Selim Han

150.00

Şehzâde Selim 1469 senesinde Amasya’da doğmuş ve on bir yaşına kadar babası ile beraber yine burada yaşamıştı. Ara sıra İstanbul Fâtihi olan dedesi Fâtih Sultan Mehmed Han çağırınca İstanbul’a gidip gelmişti. O büyük padişah tarafından sevilmiş ve çocukluk çağlarında çok iyi bir talim ve terbiye görmüştü.

Büyüyüp yiğit oldu ve yirmi dokuz sene Trabzon Sancağını idare etti. Burada sancak beyliği yaptığı sıralarda İran ve Kafkasya meselelerini çok iyi inceledi ve birçok planlarını burada iken yaptı. Öyle ki Osmanlı zamanında Şah İsmail tehlikesini, doğru olarak ilk o anlamış ve bu hususta yapılması gerekenleri görmüş, kendisini ona göre hazırlamıştı. Nitekim bu ileri görüşlülük en sonunda onu tahta çıkaran sebep olacaktı.

Devraldığı imparatorluğu sekiz yılda tam iki buçuk kat büyüterek Osmanlı’yı üç kıtaya hakim muazzam bir güce kavuşturan yiğit ve cesur hükümdar…

Akdeniz’i boydan boya Osmanlı sahili haline getiren “Yavuz” hükümdar…

Savaşçıların Efendisi Alparslan

150.00

Cumâ sabahı eşsiz Sultan Alparslan her zamankinden biraz daha farklıydı. Askerinin karşısına çıktığında o bir sultan gibi değildi. Fakat sanki etrafındaki neferlerinden herhangi biriydi. Askerlerinin de ona davranışlarında büyük bir saygı vardı. Ama ona bir İmparator gibi de yerleri öperek, secde vaziyeti alarak yapmacık davranmıyorlardı. Yiğitlerinin arasında bir nefer gibi dolaştı. Onların yüzlerine baktı, gözlerindeki zafere susamışlığı hisseti. Kendisi gibi askeri de kalabalık Bizans ordusundan korkmamıştı. Bu esnada Sultan Alparslan’ın bir şey söylemeksizin onların yüzlerini ve gözlerini okuyan ifadelerle gezişini diller târif edemezdi.

Sanki neferler bakışlarıyla şöyle diyorlardı;

“Bizim yanımızda sizin gibi mert bir Sultan olduktan sonra, ölüme de gideriz, zafere de… Sen yeter ki emir ver, bize ölümün hangi tarafta olduğunu göster, Sultanım!”

Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi

150.00

ŞARK’IN EN SEVGİLİ SULTANI;

Neredeyse bütün ömrünü Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın Haçlılardan geri alınmasına adayan büyük kumandan, çölde çadırda yatarken kendisine bir saray yapmayı teklif edenlere; “Allah’ın evi esir iken, muhasara altındayken ben nasıl saray düşünürüm!” diyen sadık insan. 1187’de Kudüs’ü fethederek, 88 yıllık Haçlı işgaline son veren muzaffer komutan,

SELAHADDİN EYYUBİ…

Kanuni Sultan Süleyman Han

150.00

Kanuni Sultan Süleyman tahta çıktığında, babası Yavuz Sultan Selim’in tersine yüzünü batıya çevirmişti, zaten babası doğu tarafında yapılması gerekenleri yapmıştı.

Kanuni Sultan Süleyman, kırk altı sene gibi hiç de az olma- yan saltanatında akıl almaz işler yaptı. Babası Yavuz Sultan Selim’den altı milyon beş yüz elli yedi bin kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı topraklarını on dört milyon sekiz yüz doksan üç bin kilometrekareye çıkardı. Bu fevkalade bir yükselişti.

Bir taraftan da imar faaliyetlerine devam etti. Bu hususta Mimar Sinan’ın hizmeti büyük oldu. Osmanlı Devletinin en parlak devrinin bu büyük mimarı Kanüni Sultan Süleyman devrinde cihana parmak ısırtan eserlere imza attı.

Büyük bir devlet adamı olmasında şüphe bulunmayan Kanuni Sultan Süleyman Han aynı zamanda iki bin dokuz yüz şiiri bulunan ünlü bir şairdi.

Halk arasında meşhur olmuş şiirlerinden birinde geçen, sağlık ve birliği öğütleyen iki beyti şudur: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır, Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi”.

Fatih Sultan Mehmed

150.00

Tarihler altı Nisan 1453’ü gösterirken, yıllardan beri hazırlıkları süren kuşatma neredeyse başlayacaktı. Sultan Mehmed Han, son emirlerini verdi;

“Aslanlarım, artık sözün bittiği ve savaşın başladığı zamana Allah’ın izni ile ulaştık, büyüklerimizin dualarını aldık.

“Sonra topçulara dedi ki;

“Artık iki tonluk gülle atan toplarım ateşe başlasınlar, diğer küçük bataryalar da onlara katılsınlar.”

Sonra da havancılara dönerek emrini sürdürdü; “Havancılarım ise, Haliç’teki düşman donanmasına havan ateşi açsınlar.” Sonra büyük ordusunun diger sınıflarına da şu emri verdi;

“Bu arada mancınıklarım, yürüyen kulelerim, uçan füzelerim durmasın, üzerlerine düşeni yerine getirsinler.

Haydi Allah’a emanet olun.”

Denizler Fatihi Barbaros Kardeşler

150.00

Şanlı Akdeniz havzasında ve hatta daha uzak yerlerde Barbaros kardeşlerin mertliği, yigitligi, zaferler kazanmaları Müslümanları sevindirirken, Avrupalı sömürgecileri endişelere sevk ediyordu. Osmanlı’nın Akdeniz’deki gücünün artmasından rahatsız olan Papalık, hızla haçlı donanmasını oluşturarak başına Andrea Doria’yı getirdi. İki donanma Preveze Körfezi önlerinde karşılaştı. Yarım daire şeklinde ilerleyen Osmanlı donanmasının sağ kanadında Salih Reis, sol kanadında Seydi Ali Reis, arkada ihtiyat için Turgut Reis ve merkezde de Barbaros Hayreddin paşa vardı.

Mehter marşının çoşturmasıyla ve Allah Allah nidalarıyla patlamaya hazır bir volkan haline gelen leventler hep bir ağızdan zafer marşları söylüyorlardı:

Deniz üstünde yürürüz / Düşmanı arar buluruz / Öcümüz komaz alırız / Bize Hayreddinli derler…